Uzun zamandır elimde olan ve tatil dönüşü, kışlık eve geçiş süreçlerinde yanımdan ayırmadığım fakat bir türlü okumaya zaman bulamadığım kitabımdan bahsedeceğim size.
Livaneli'nin her ne kadar kitaplarını okumayı çok istesem de, okuduğum ilk kitabının Konstantiniyye Oteli olduğunu daha önceki yazımda söylemiştim. Şimdi, Çeşme'de gözüme çarpan ve içinde 'kedi' ismi de geçtiği için aldığım ikinci kitabını anlatacağım.
Kitap, Stockholm'e siyasi mülteci olarak yerleşen insanların geçmişi ve kendileriyle başbaşa kaldıkları zamanların öyküsünü anlatıyor. İçlerinden Sami Baran, yıllardır kendi ülkesinde yaşadıklarının tüm sorumlusu olarak gördüğü Türk devlet adamı ile Stockholm'de aynı hastanede kalıyor, Yazar, Sami'nin içindeki bastıramadığı öldürmek ve bağışlamak duyguları arasındaki çatışmayı kaleme alıyor. Her ne kadar uzun sürede okusam da, bu kitap oldukça akıcı ilerliyor ve Livaneli, kitapta vermek istediği tüm duyguları okuyucuya başarılı biçimde ulaştırıyor. Anlatım tarzı olarak da klasik roman akışı dışında olması, romana çok farklı bir hava vermiş. İki farklı kişiden aynı olayı dinleme hissi yaratmış. Ne ara bittiğini anlayamadan kitabın son sayfasını okumuşum. (:
Livaneli'nin bu kitabı 2001 Yunus Nadi Roman Ödülü almış ve farklı dillere çevrilmiş. Teknik ve psikolojik olarak kusursuz işlenmiş. Ben okumakta biraz geç kaldım ama hala okumayanlar varsa, Livaneli'nin "25 yıllık ilk göz ağrısını" hemen okumalı. (:
Sevgiler,
Zeyrik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder